Hız
Evrenin temel dinamiklerinden biri hızdır. Işık, saniyede yaklaşık 300.000 kilometrelik sabit bir hızla ilerler ve bu hız, fizik yasaları içinde aşılmaz bir sınır olarak kabul edilir. Bir nesne hızlandıkça, kütlesi artar ve bu da enerji ihtiyacını katlanarak yükseltir. Bu nedenle ışık hızına yaklaşmak pratikte imkânsız hale gelir. Hız, yalnızca hareketi değil, aynı zamanda algımızı da etkiler. Gözlemcinin konumuna göre zamanın ve olayların farklı görünmesine sebep olur.
Zaman
Zaman, evrende akan görünmez bir nehir gibi işler, ancak bu akış her gözlemci için aynı değildir. Einstein’ın görelilik teorisine göre, yüksek hızlarda hareket eden bir gözlemci için zaman yavaşlar. Bu etki, Dünya’da günlük yaşamda fark edilmese de hassas atom saatlerinde ölçülebilir. Yerçekimi de zamanı etkiler; güçlü bir yerçekimi alanında zaman daha yavaş akar. Bu nedenle, dağın zirvesinde duran bir saat ile deniz seviyesindeki bir saat aynı hızda çalışmaz. Zaman, hem ölçülebilir hem de deneyimlenebilir bir boyuttur.
Madde
Madde, enerjiyle sıkı bir bağa sahiptir ve aslında enerji yoğunlaşmasının bir sonucudur. Atomlar, proton, nötron ve elektronlardan oluşur; bu parçacıkların düzeni, maddenin özelliklerini belirler. Evrenin büyük kısmı görünmeyen maddelerden, yani karanlık madde ve karanlık enerjiden oluşur. Karanlık madde, ışık yaymaz veya soğurmaz, bu yüzden doğrudan gözlemlenemez. Ancak kütleçekim etkilerinden varlığı anlaşılır. Gözle görebildiğimiz maddeler, evrenin yalnızca küçük bir kısmını temsil eder.
Sonuçta
Hız, zaman ve madde; evrenin üç farklı yüzü gibi görünse de aslında tek bir dokunun farklı iplikleridir. İnsan bilinci de bu dokunun bir parçası olarak işlev görür, gözlem yaparak gerçekliği şekillendirir. Belki de evren, yalnızca içinde var olanların ona yüklediği anlam kadar gerçektir. Bu yüzden “var olmak” ile “algılanmak” arasında derin ve görünmez bir bağ vardır.